(Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Ruhunun Ufkunа Yürüyüşünün Birinci Sene-i
Devriyesi Münasebetiyle)
Henüz bir yıl bile olmadı…
İnsanlık, çağımızın en müstesna ruhlarından birini, sessiz bir vedayla Rabbine uğurladı.
Ne gürültü vardı o ayrılışta, ne gösteriş…
Tıpkı yaşadığı gibi: mütevazı, mahcup, mahzun bir yürüyüştü bu — dünyadan ebediyete, fani
olandan bâkî olana.
O, ruhunun ufkuna yürüdü.
Arkasında gözyaşı değil, dua; sükût değil, umut bıraktı.
Ve şimdi, bizlere düşen, bir an için durup soluklanmak ve O’nun bıraktığı izleri hatırlamak…
O, gönül bahçemizin bahçıvanı, kıymetli büyüğümüz…
Sadece bir ömre değil, belki de birkaç asra sığmayacak kadar engin bir hizmete imza attı.
Yaşadığı çağın sınırlarını aşarak, gönlünün feriyle, fikrinin berraklığıyla kıyamete kadar uzanan
bir zaman diliminin kapılarını araladı.
O, ömrünün her anını insanlığın irşadına, kalplerin ihyasına, gönüllerin imarına adamış bir
gönül insanıydı.
Onun için insan, sadece bir varlık değil; Allah’ın en kıymetli sanat eseri, kâinat kitabının en
güzel sayfasıydı.
Ve o, sayfayı kirletmeden okumayı, emaneti incitmeden taşımayı öğretti.
İnsanlığın yorgun düştüğü, inançların kirletildiği, değerlerin unutulduğu bir çağda, o yeniden
hatırlattı bize:
“İnsanı yaşat ki insanlık yaşasın.”
Bu söz, onun gönül dünyasının özeti, hizmet felsefesinin temeliydi.
Kendisi için hiçbir şey istemedi; fakat herkes için bir şeyler yapmayı vazife bildi.
Yeryüzünün dört bir yanında, dilleri, renkleri, inançları farklı milyonlarca insanı aynı idealde
buluşturan bir sevgi hareketinin mütevazı mimarıydı o.
Ne saltanat aradı ne makam; ne alkış istedi ne takdir.
Sadece Allah’ın rızasını diledi.
Bu yüzden belki de onun hayatı, “Hizmet” kelimesinin ete kemiğe bürünmüş hâliydi.
O, bir gönül mimarıydı.
Kırık kalplerin onarıcısı, incinmiş ruhların ilacıydı.
Ama onun reçetesi kelimelerden değil; sabırdan, merhametten ve duadan yapılmıştı.
Kendisine kötülük edenler için dahi dua etti.
İftiraya uğradı, yalnız bırakıldı, ama asla kin tutmadı.
Her zorluğu, “imtihan” bilip sabırla karşıladı.
Her ihaneti, affın ufkunda eritti.
Bugün onun ardından milyonlarca insan konuşuyor.
Afrika’nın bir köyünde bir öğretmen, Asya’da bir öğrenci, Avrupa’da bir gönüllü, Amerika’da bir
yardım eli…
Hepsi farklı dillerde, ama aynı gönül diliyle anıyor onu.
Kimisi “Üstad”, kimisi “Hocaefendi”, kimisi “Gönül rehberi” diyor.
Ama hepsi biliyor ki, o sadece bir millete değil, bütün insanlığa aitti.
Hocaefendi, yaşarken her zaman şunu öğretti:
İman, insana yalnız Rabbini değil; Rabb’inin yarattığı herkesi sevmeyi de öğretir.
İşte onun hayatı, bu sevgi zincirinin en parlak halkalarından biriydi.
Bir taraftan imanla aydınlanmış gönüller yetiştiriyor,
diğer taraftan cehaletin karanlığını ilimle dağıtıyordu.
O’nun öncülüğünde kurulan okullar, diyalog merkezleri ve gönül hareketleri, sadece bilgi değil,
insanlık üretiyordu.
Zamanla anlaşıldı ki, o bir topluluk inşa etmedi; bir medeniyet tohumu ekti.
Bu tohum, farklı kıtalarda, farklı kültürlerde filizlendi; bir merhamet ağına dönüştü.
İyilikte yarışan bir nesil doğdu bu tohumlardan.
Hiçbir karşılık beklemeden, sadece “insan” olmanın gereğini yerine getiren bir nesil…
Henüz bir yıl oldu onun ruhunun ufkuna yürüyüşünden.
Fakat varlığı hâlâ bizlerle; öğretileri, yaşattığı değerler her gün yeniden yankılanıyor
gönüllerde.

Bir yetimin başını okşayan şefkatli ellerde,
bir öğretmenin özverili fedakârlığında,
bir öğrencinin samimi duasında,
bir gönüllünün sessiz hizmetinde onun izini görmek mümkün.
Zira gerçek rehberler, bedenen aramızdan ayrılsalar da, sözleriyle, eserleriyle, örnekleriyle,
bıraktıkları izlerle yaşamaya devam ederler.
Karanlıklar büyürken o, hep ışıktan bahsetti.
Ümitsizlik bulutları çöktüğünde, “Allah var, gam yok,” dedi.
Dünyayı korku sarmışken, o ümidi diriltti.
Her şeye rağmen, “İyilik, eninde sonunda kazanır.” diyerek insanlara direnç aşıladı.
Onun için mücadele, bağırarak değil, sabrederek; öfkeyle değil, dua ile yapılırdı.
Bugün, onun ardından yalnızca geçmişi değil, geleceği de konuşuyoruz.
Çünkü bıraktığı miras, bir hatıradan öte, bir ufuk…
O ufukta, farklı milletlerden gönüllüler; farklı dillerden dualar; farklı renkten eller birleşiyor.
Hepsi aynı menzile yöneliyor: Allah rızasına ve insanlık onuruna.
Hocaefendi, bir dönemin değil, bütün çağların rehberiydi.
Zira onun çağrısı sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığa hitap ediyordu:
“Sevgiyle yaklaşın herkese; zira gönüller sevgiyle fethedilir.”
Bugün bu çağrı, dünyanın dört bir yanında yankılanıyor.
Bir öğretmenin tebeşirinde, bir öğrencinin duasında, bir mazlumun sessiz gözyaşında onun
sesi duyuluyor hâlâ.
Evet, o artık aramızda değil…
Ama bıraktığı değerler, insanlığın ortak mirası hâline geldi.
Her kalpte bir dua, her gönülde bir hatıra, her ülkede bir iyilik izi bıraktı.
O, “Yaşatmak için yaşa” düsturuyla bir ömür yaşadı.
Ve sonunda Rabbine yürürken bile insanlığa umut olmayı sürdürdü.
Onun bu yürüyüşü, bizlere de bir mesaj bıraktı:
İyilik, öldükten sonra bile yaşar; çünkü Allah için yapılan hiçbir şey kaybolmaz.
Ve şimdi, gönüllerimizde bir dua yükseliyor:
Ey Rabbimiz…
Bu çağın gönül rehberine rahmet eyle.
Senin adını yüceltmek için bir ömür boyu çileye, yalnızlığa ve gurbetlere katlanan bu
mübarek kulunu, rahmetinin en engin menzillerinde ağırlayışına şahit eyle.
Onun gözyaşlarıyla suladığı tohumlardan, insanlığa umut olacak yeni nesiller lütfet.
İzinden yürüyen gönülleri sabitkadem kıl.
Sevginin, adaletin, diyalogun ve barışın yeryüzünde yeniden kök salmasına vesile eyle.
İnsanlığın kalbine yeniden sevgi, kardeşlik ve adalet tohumları ekmeyi bizlere nasip
eyle.
Ve bizi, onun davasını vefa bilinciyle yaşatacak sadık yüreklerden eyle.
Çünkü O, yaşadı ve insanlık Onunla yeniden insan olmayı hatırladı.
Bir ömür boyu susuz gönüllere umut, yorgun ruhlara sığınak, karanlık gecelere kandil
oldu.
Şimdi ise bıraktığı ışık, ardında yürüyenlerin ellerinde yeniden parlıyor.
Her iyilikte, her dua halkasında, her samimi tebessümde Onun nefesi hissediliyor.
Bir mazlumun duasında, bir yetimin gülüşünde, bir gönüllünün fedakârlığında O yaşıyor.
O, Rabbine kavuştu belki; ama insanlığın vicdanında hâlâ diri, hâlâ taze bir nefes gibi
soluyor.
Ya Rabbi, bizleri de o yolda sadakatle yürüten kullarından eyle.
Zira Allah için yaşayanlar ölmezler; sadece ruhlarının ufkuna yürür, izleriyle yaşamaya
devam ederler.
“Ve de ki: ‘Yapın ne yaparsanız; Allah, Resûlü ve müminler yaptıklarınızı
görecektir.’”
(Tevbe, 9/105)
Allah, yapılan her hizmeti, dökülen her gözyaşını, edilen her duayı bilendir…
Rabbimiz, bu çağın gönül rehberinin açtığı yolda bizleri de rızana ulaştır.
Âmin.
Bu yazı, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ruhunun ufkuna yürüyüşünün birinci sene-i
devriyesinde, Onun insanlığa miras bıraktığı fikir, ahlak ve hizmet anlayışına bir şükran, vefa
ve dua nişanesi olarak kaleme alınmıştır.

